ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK (Cam Tavan) SENDROMUNUN 6 BELİRTİSİ

Bizde nerede o şans. Pehhh. Aman erkek değil mi ya bunların hepsi aynı. Boşuna uğraşma. Böyle gelmiş böyle gider. Hangi işim düzgün gitti ki zaten bu da gitsin.

Konuş diyorsun da konuşsam da beni anlamayacak. Yok ya ben hayatta o bölümü kazanamam.

Siz de bunlar ya da bunlara benzer cümleler kuruyor musunuz? Eğer kuruyorsanız büyük olasılıkla sizde de cam tavan sendromu ya da diğer adıyla öğrenilmiş çaresizlik olabilir. Bu videoda çaresizlikte öğrenilir miymiş canım. Nedir bunu bilimsel altyapısı? Bunu göreceksiniz. Acaba sizde de öğrenilmiş çaresizlik var mı? Belirtileri neler? Bunları öğreneceksiniz. Martin Seligman pirimiz Pozitif Psikolojinin kurucusu. Yıllar yıllar önce depresyonun bilişsel altyapısını incelerken, bir deney sırasında tesadüfi bir gözlem sonucu bu kavramı ortaya attı. Kavram o gün bugündür oldukça popüler bir kavram. Çok kısaca tanımlarsak öğrenilmiş çaresizlik bir şeyi defalarca deneyip her seferinde sonucun değişmediğini gördüğümüzde bir süre sonra zihnimizde o şeyin değiştirilemez olduğuna dair oluşan inançtır.

Bu kavramla ilgili ilk deneyler ne yazık ki hayvanlar üzerinde yapılıyor. Ah ah nedir bu hayvanların bizden çektiği. Deneyde iki grup köpek alınıyor ve bunlar ayrı bölmelere yerleştiriliyorlar. Ve bu bölmelerde köpeklere ne yazık ki elektroşok uygulanıyor.

Birinci grup köpeğin bulunduğu bölme de verilen elektroşoku durdurabilen bir düğme var. İkinci grup köpeğin bulunduğu bölmelerde ise böyle bir düğme yok. Yani ne yaparlarsa yapsınlar elektroşok verildiği zaman bunu durduramıyor köpekler  bu bölmelerden kaçamıyorlar. Deney başlıyor.

Köpeklere elektroşok veriliyor. Birinci grup bölmelerdeki köpekler bir süre sonra düğmeye bastıklarında elektro şoku durdurabileceklerini öğreniyorlar.

İkinci grup köpekleri ise maalesef bu elektro şoka sürekli maruz kalıyorlar.

Deneyin ikinci aşamasında köpekler bu sefer iki parçalı bölmelere yerleştiriyorlar. Neden bu bölmeleri iki parçalı? Çünkü herhangi bir sorun olduğunda kaçabilmeleri için kaçıp kurtulabilmeleri için bir bölüm daha var. Bu seferki kutuların içerisinde deney başlıyor ve tekrar köpeklere elektroşok uygulanıyor. Bir önceki aşamada düğmeye basarak kurtulabileceğini öğrenen köpekler bu sefer bu aşamada hemen kaçacak yolu arıyorlar ve kutunun yan bölmesine geçip elektro şoktan kurtuluyorlar. Ancak bir önceki aşamada ne yaparsa yapsın şoktan kurtulamayan köpekler. Deneyin bu aşamasında. İsteseler yan bölmeye kaçıp kurtulabilecekleri halde pasif kalıyorlar ve kaçmak için çabalamıyorlar bile. Bununla ilgili çok bilinen bir başka deneyde Pire deneyidir. Biliyorsunuz pireler çok yükseğe sıçrayabilen canlılardır ve bunun için özel bir çaba harcamalarına ya da çalışmalarına gerek yoktur. Bu doğuştan gelen bir özellikleridir. Ancak öğrenilmiş çaresizlik sayesinde pireler doğuştan sahip oldukları bu yeteneği dahi kullanamaz hale gelebiliyorlar. Bir deneyde pireler cam bir kavanozun içerisine koyulurlar ve kavanozun ağzı cam bir kapakla örtülür. Ardından pirelerin sıçramaya başlaması için cam kavanoz alttan ısıtılır. Cam kavanoz alttan ısıtıldığında ısınıp kaçmak isteyen pireler sıçramaya başlarlar. Ancak her sıçrayışlarında cam tavana çarpanlar ve bir türlü kavanozun içinden kurtulamazlar. Alt tarafta sıcak olduğu için zıplamaya devam ederler. Ancak her seferinde cam tavana çarparlar. Bir süre sonra araştırmacılar pirelerin kavanozun kapağı kadar sıçradığını görürler. Yani daha yükseğe sıçramazlar. Acaba kavanozun kapağını açsak ve tekrar alttan ısıtsak pireler yine de kavanozun kapağı boyutunda mı sıçrarlar? Araştırmacılar merak ediyor ve bu sefer deneyi kavanozun kapağını açarak sürdürüyorlar. İkinci aşamada kavanozun kapağı açılır ve tekrar alttan kavanoz ısıtılır. Pireler sıçramaya başlar ve sıcaktan ve yanmaktan kurtulmak için aslında bir miktar daha yükseğe sıçrasalar yeterlidir. Fakat bir süre sonra görülür ki pireler hala kapak boyutunda sıçramaya devam ediyorlar. Yani sıçrayıp kavanozdan çıkabilecekleri halde hala orada tavan var zannedip cam bir tavan var zannedip potansiyellerinin tamamını kullanmıyorlar ve kavanoz kapağı boyutunda sıçramaya devam ediyorlar. Hatta bir şekilde tesadüfen kavanozun içerisinden çıkmayı başarabilmiş pireler dahi dışarıda yine kavanoz boyutunda sıçramaya devam ediyorlar. Üzerlerinde cam engeli olmamasına ve aslında çok daha yükseğe sıçrama potansiyelleri olmalarına rağmen pireler daha yükseğe sıçramaya cesaret edemezler ve bir ömür köle olarak yaşamaya devam ederler. Aslında bu kölelerin özgürlükleriyle aralarında sadece zihinlerinde oluşturdukları cam bir tavan vardır. İşte bu yüzden öğrenilmiş çaresizlik sendromuna cam tavan sendromu da denir. Peki bu sadece hayvanlara özgü bir şey mi? Hayır, tabii ki bizler de var. Bir şeyi defalarca deneyip her seferinde başaramadığımız da ya da başaramayan insanları gördüğümüzde ya da onların bize anlattıklarını dinlediğimizde bizde de yavaş yavaş bu inanç yani öğrenilmiş çaresizlik oluşmaya başlar. Belki denesek, belki gerçekten çabalasak değiştirebileceğiz. Ancak denemeye yeltenmeyiz bile. Sürekli yanlış ilişkiler yaşayan bir kişi bir süre sonra evliliğe, aile kurmaya ya da gerçek aşkı bulmaya dair umutlarını kaybedebiliyor ve bir daha asla bulamayacağını düşünebiliyor.

Bir süre sonra karşısına doğru insan çıksa bile aman nasıl olsa bu da diğerleri gibidir diye düşünüp harekete geçmeyebiliyor. İşte öğrenilmiş çaresizliğin romantik ilişkilerdeki bir örneği. Ya da iş hayatında belki kendi işini kuran ya da ticarete girişen insanlar birkaç başarısızlık yaşadıktan sonra tamamen vazgeçebiliyorlar karşılarına daha sonra iyi bir fırsat çıksa dahi bunu değerlendirmemeyi tercih edebiliyorlar. Ya da bir öğrenci iseniz eğer, matematikten zaten benim notlarım kötü. Ben matematiği anlamıyorum deyip kendi kendinizi, kendi potansiyelinizi kısıtlıyor da olabilirsiniz. Hatta bazen farkında olmadan bir başkası size kendi öğrenilmiş çaresizliklerini bulaştırabiliyor. Evet bu öğrenilmiş çaresizlik ya da cam tavan sendromu bulaşıcı bir şey. Bakın size bir örnek vereyim. Lisedeyken kötü matematik notlarını gören annem aman zaten öğrenciyken benim de matematiğin kötüydü. Herhalde benden sana geçmiş, boş ver, sınıfı geç yeter diyerek öğrenilmiş çaresizlik ve matematiğe karşı ön yargı oluşturmuştu. Farkında olmadan tabii ki ve de kötü niyet olmadan. Ancak lise sona gelip de üniversitede istediğim bölümü kazanabilmek için belirli sayıda matematik sorusu yapmam gerektiğini bir kere daha hatırlayınca, bu matematiğin üzerine eğilmeye karar verdim. Ve dershanedekiler benden daha ileride olmalarına rağmen hemen gidip kendime anlatımlı bir matematik kitabı aldım ve en baştan itibaren çalışmaya başladım. Her akşam düzenli bir şekilde çalışırken bir süre sonra sınıfı yakaladım ve hatta sınıftaki en yüksek matematik netlerini çıkarmaya başlayınca bu sefer matematik öğretmenim senin ne işin var sözel bölümde senin sayısal alalım demeye başladı.

Demem o ki diğer insanların sizlere öğrenilmiş çaresizliklerini bulaştırmalarına izin vermeyin. Öğrenilmiş çaresizlik yüzünden değiştirebileceğiniz bazı unsurlarla ilgili harekete geçemiyoruz ve potansiyelimizi, yeteneklerimizi tam anlamıyla kullanamıyoruz. O yüzden verimli bir hayat yaşayabilmek için bunu fark etmek ve kurtulmaya çalışmak çok önemli. Peki acaba sizde öğrenilmiş çaresizlik var mı? Bunun belirtileri neler? Yazar Mümin Sekman bunu çok güzel özetlemiş kitabında. Şimdi o belirtileri̇ sizlerle paylaşıyorum. Uzun süre öğrenilmiş çaresizlik yaşayan insanların ortak birtakım yönleri vardır diyor yazar Mümin Sekmen. Nedir bu yönler? Birinci özelliğimiz kendi yapamadığını başkasına da yaptırmama. Şimdi bir şeyi defalarca deneyip her seferinde sonuç alamadıysak. Bir süre sonra adeta böyle bir misyon üstleniriz kendimizde ve diğer insanları da engellemeye çalışırız. Aman aman ha sakın deneme. Ben yaptım olmuyor, sen de yapma. Ne biliyorsun? Belki o denediğin de başaracak. Ama yok. Biz yapamadığımız için o da yapamaz diye düşünüp onu engellemeye çalışırız. Bunun bir örneğini mesela sigarayı bırakanlar da görebilirsiniz. Benim azaltarak sigarayı bıraktığımı öğrenen insanların ortak tepkisi hep şuydu; Yok öyle bırakılmaz sigara ya bir anda bırakacaksın ya da bırakılmaz. Arkadaş ben bıraktım yani ben bıraktım dememe rağmen ki 10 sene oluyor artık herhalde başlamam. Buna rağmen hala ısrarla savunuyor. Hayır öyle olmaz oluyor oldu. Hatta bakın bununla ilgili bir video var.

Sigarayı nasıl bıraktırma dair alttaki yorumlara bakın alttaki yorumlarda dahi insanları yanlış yönlendiriyorsunuz.

Öyle sigara bırakılmaz, diyen insanları göreceksiniz. İşte bunlar kendi öğrenilmiş çaresizliklerini başkalarını da yansıtan ve kendi yapamadığını başkasına yaptırmayan insanlar. İkinci özelliğimiz öğrenilmiş çaresizlik belirtilerinden ikincisi hep bir kurtarıcı bekleme. Yani mesele kötü bir durumdasın ve Ah ah keşke birisi gelse de beni kurtarsa. Keşke birisi gelse de çekip çıkarsa beni bir çamurdan. Keşke iyi bir lider gelse de bizi kurtarsa. Peki bu neden sen olmuyorsun? Çünkü ben yapamam işte bu da bir öğrenilmiş çaresizlik örneği. Dikkat ederseniz bu belirtilerin büyük bir çoğunluğu bizim toplumumuzun maalesef büyük bir çoğunluğunda var. Belki de neden bu durumda olduğumuzun en önemli sebeplerinden bir tanesi öğrenilmiş çaresizliklerimiz. Üçüncü özelliğimiz. Şansa ve tesadüfe fazlasıyla inanma. Aşırı kaderci bir yaklaşım. Öğrenilmiş çaresizlikleri çok olan insanlar şansa şansızlığı, kadere kısmete fazlasıyla inanırlar. Çünkü hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu düşünmezler. Yaşamlarının sorumluluğu hep başka bir şeylerdedir. Ya da dış güçlerdir ya efendim başka bir unsurdur.

Yani hep bu kontrolün kendisi dışında bir yerlerde olduğunu düşündüğü için şansa, kadere, kısmete ve talihe fazlasıyla inanırlar.

Dördüncü belirtimiz birilerinin başarılarının arkasında hep bir komplo teorisi arama eğilimi. Bu da aslında bir önceki maddemizle ilişkili sayılır. Yani eğer birileri başarılıysa ya şanslıdır ya torpillidir ya da tırnak içinde yalakalık falan yapmıştır. Günlük konuşmalarında sık sık bunu yapsam ne değişecek ki böyle gelmiş böyle gider, icat çıkarma gibi sınırlayıcı ifadeler kullanırlar ve öğrenilmiş çaresizler sık sık mevcut alışkanlıklarını devam ettirme eğilimindedirler. Yani onları genellikle biz babadan böyle gördük.

Böyle gelmiş böyle gider, bu iş böyle yapılır derken bulabilirsiniz. Efendim çaresizliği öğrenmeyelim, öğretmeyelim bulaştırmayalım. İlla bir şey öğreneceksek iyimserliği öğrenebiliriz mesela. Öğrenilmiş iyimserlik diye bir kavram da var. Yine Martin Seligman tarafından ortaya atılmış bir kavram, iyimserlik de öğrenilebilir mi ki? Nasıl iyimserliğini geliştirebiliriz diyorsanız, şuradan bununla ilgili videolarıma ulaşabilirsiniz. Öğrenilmiş iyimserlik için çok etkili teknikler var. Öte yandan çaresizliği öğrenmeyelim diyorum ama ne zaman vazgeçeceğimizi bilmek de önemli. Yani denedim, başarısız oldum. Denedim, başarısız oldum. Hep denemeye devam mı edeceğim diyebilir bazılarınız işte bu noktada ne zaman vazgeçeceğime doğru karar verebilmek için kendimi çok iyi tanımam, sınırlarımı, potansiyelimi iyi bilmen gerekiyor. Bu da yüksek bireysel farkındalık gerektiriyor. Peki ama kendime nasıl daha iyi tanıyabilirim? Bireysel farkındalığı mı, nasıl yükseltebilirim diyorsan onunla ilgili de çözümümüz var. Yine buradan onunla ilgili detaylı dersler halinde anlattığım videolarına ulaşabilirsiniz. Çaresizliklerle değil, umutla dolu günler diliyorum herkese.

Hoşça kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir